About Me

Cress Eksik Parça Göbekli Tepe Muhafızı Cinder Beni Bırakma

Geçmişin Yankısı Kısım I & Kısım II - Diana Gabaldon | Yorum & Alıntılar



Diana Gabaldon milyonları büyüleyen Yabancı serisine Geçmişin Yankısı ile devam ediyor. 18. yüzyılda yaşayan İskoç savaşçısı Jamie Fraser ile 20. yüzyıl İngiltere'sinden gelen eşi Claire Randall'ın olağanüstü hikâyesine bir kez daha hayran olacaksınız.

Bir zamanların II. James yanlısı Jamie Fraser, Amerikan ayaklanması hakkında üç şeyden emindir: İlki kazanan tarafın Amerikalılar olacağı, ikincisi kazanan taraf adına savaşmanın hayatta kalmayı garanti etmeyeceği ve üçüncüsü ise namlunun diğer tarafında İngiliz ordusu için savaşan, evlilik dışı doğan oğluyla yüzleşmektense ölmeyi tercih edeceği. Claire ise Amerika'nın kazanacağını bilse de bedelinin ne kadar ağır olacağından habersizdir…

Bu sırada, on sekizinci yüzyıla kıyasla daha güvenli olan yirminci yüzyılda, Brianna ile eşi Roger MacKenzie, iki yüzyıl öncesinden kalan mektuplar aracılığıyla Jamie ve Claire'in dramatik hikâyesini adım adım takip ederken, hiç beklemedikleri büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalacaklardır.


Bu seriden ne zaman kitap bitirsem her defasında bu sondan daha fazla şaşırtamaz beni diyorum ki... Her defasında yazar beni ters köşe yatırmaya devam ediyor :D

Kitap bitti, lanet olasıca beni de bitirdi. :D

Tepkilerimi ise kısaca sizlerle paylaşacak olursam;







Kitabın son sayfasına geldiğimde yemin ederim kadının kalemi tarafından deli gibi hırpalanıp bir kenara atıldığımı hissettim. Haksızlık ama bu dedim. Ben şimdi 8. kitabı kim bilir ne zaman okuyabileceğim? O zamana kadar aklımda bir ton soru ve olasılıklar ile ortada kaldım..

James Alexander Malcolm MacKenzie Fraser'ın yeri kalbimde hep ayrı olacak, orası kesin..

Bu seri hakkında nasıl hisler içinde olduğumu sanırım bilmeyeniniz yoktur. O yüzden hani hangi kitabını okusam kötü bir noktasına dahi değineceğimi düşünemezsiniz bile değil mi? :D Çünkü
gram kötü bir yeri yok kitabın. Başlıyorsunuz, su gibi akıp gidiyor sayfalar..

Bir önceki kitapta Brianna ve Roger olayı ile her ne kadar kalbimi kırsa da yazar bu kitapta hafiften toparlar gibi oldu. 

Ya seri o kadar mükemmel ki 9 kitapla nasıl bitirir diye için için yanıyorum şimdiden.. Bu mükemmel seriye veda etmeme son 2 kitap kaldığı aklıma geldikçe kahroluyorum :( Çünkü biliyorum bir daha Jamie gibi bir erkek karakter ve Claire gibi güçlü bir kadın karakter asla bulamayacağım..



Kitabın ilk sayfalarına William ile merhaba dedim. Bu karakter için üstü kapalı bir şeyler yazacağım zira en ufak vereceğim detay seriyi okumayan ya da henüz bu kitaba gelmeyen arkadaşlarım için bomba gibi bir spoiler olur.

William için hala ne hissettiğimden emin değilim o nedenle onun bölümlerini okurken zaman zaman sıkıldığımı itiraf ediyorum.

Kısım 2'nin son bölümlerinde Jem ile ilgili öyle bir şey okudum ki o an hissettiğim şaşkınlığı tarif edemem ki onu okuduğumda sabah kahvaltıdaydım, iş için kalkıp hazırlanmam gerekirken bitirmeden kalkamamıştım ve tüm gün eve dönene kadar aklımda sadece Jem vardı ve olabilecek bir sürü olasılıklar.

Tüm karakterlerimizin maceraları son hızla devam ediyor, konu hakkında detaylı bilgilendirme yapmaktan kaçınıyorum çünkü her ufak olay bile o kadar birbirleriyle iç içe ki.. Şimdi bir durumdan bahsetsem başka bir durumun spoilerini orada kullanmak durumunda kalabilirim çünkü. O yüzden sadece okurken neler hissettiğimi yazıyorum bu sefer :)

Merak etmeyin okurken sizi sıkmak gibi bir derdim yok. Çünkü biliyorsunuz bu seriye aşığım ve bir kez hakkında konuşmaya başladım mı susmak nedir bilmem.. O yüzden sizleri altını çizdiğim bazı alıntılar ile baş başa bırakıyorum.

Ve dilerim sizler de en kısa zamanda bu harika dünyaya adım atarsınız..



Orjinal Adı: An Echo in the Bone
Sayfa Sayısı: 1312
Goodreads Puanı:4,39
Benim Puanım:5 


Küçük çocuk William'ın kılıcına bakarak, "Birini öldürdün mü?" diye ilgiyle sordu.
William gülümseyerek, "Hayır, henüz değil," diye cevap verdi.
"Dedem iki düzine adam öldürmüş!"
Ebeveynleri aynı anda, "Jemmy!" diye bağırırken küçük çocuk omzunu silkti.
"Ama öldürmüş!"
"Dedenin cesur ve acımasız bir adam olduğundan eminim," diyen William, küçük çocuğu usulca ikna etti. "Kral'ın her zaman bu tür adamlara ihtiyacı vardır."
Çocuk sakin bir şekilde, "Dedem Kral'ın kıçını öpebileceğini söylüyor." dedi.
"JEMMY!"
Bay MacKenzie oğlunun ağzını eliyle kapattı.
"Biliyorsun ki senin deden böyle bir şey söylemedi," diye uyardı Bayan MacKenzie. Küçük çocuk kabul ederek başını salladığında babası elini ağzından çekti.
"O halde büyükannem öldürdü."
"İşte bu daha olası," diye mırıldandı Bay MacKenzie.


***

"Sana söylediğim diğer sözü hatırlıyor musun?" diye sordum ona. "Edinburgh'tan Lallybroch'a döndüğümüzde, ben Jamie'yi... tekrar bulduktan sonra. Ev, gitmen gerektiğinde seni içeri kabul etmek zorunda oldukları yerdir."
Ian tek kaşını kaldırarak bakışlarını benden Jamie'ye çevirip kafasını salladı. 
"Ona neden bu kadar düşkün olduğuna şaşmamalı dayı. İnsana nadir bulunan bir huzur veriyor."
"Eh," dedi Jamie, gözlerini işinden ayırmadan, "beni hala içeri almaya devam ettiğine göre, sanırım evim de o olmalı."


***

Kiliseleri ya da Claire'i düşünüyor olmak ona başka bir kiliseyi hatırlatmıştı - evlendikleri kiliseyi, bunu hatırladığında kendi kendine gülümsedi. Pek huzurlu bir bekleyiş değildi. İçeri girdiğinde kalbinin göğsünde gümbür gümbür attığını hala hissedebiliyor, terinin berbat kokusunu -azgın bir keçi gibi koktuğunu Claire'in fark etmemesini ummuştu- ve doğru düzgün nefes alamayışını hatırlıyordu. Buz gibi soğuk, küçük parmaklarını ve destek almak için onu yakalayan elini elinin içinde hissedişi...
Tapınak. Birbirleri için hep öyle olmuşlardı ve hala öyleydiler. Kanın benim kanım. Küçük kesik iyileşmişti, soğukkanlı bir şekilde söylediği bu cümleye gülümseyerek başparmağını ovdu.


***


"Küçükken uzun bir süre boyunca," dedi en sonunda, "çok büyük bir adamın gayri meşru çocuğuymuşum gibi yaptım. Sanırım tüm öksüzler böyle yapıyordur," diye ekledi tarafsızca. "Birinin gelip seni dünyada hak ettiğin yere geri koyacağını düşünmek hayatı daha çekilir kılıyor sanırım."
Fergus omuzlarını silkti.
"Sonra büyüdüm ve bunun doğru olmadığını anladım. Kimse beni kurtarmak için gelmeyecekti. Ama sonra-" Dönüp Jamie'ye kocaman bir gülümsemeyle baktı.
"Daha da büyüdüm ve anladım ki sonuçta bu doğruymuş. Ben gerçekten de çok büyük bir adamın oğluymuşum."
Kanca Jamie'nin  eline dokundu, sert ve soğuktu.


***

"Henüz beyazlamamışlar. Seninle sevişmem için fazla tehlikeli olana kadar sanırım hala biraz zamanım var."
"Şu anda tehlikeliyim," dedim pantolonunun düğmelerine doğru ilerlerken. Kiltini giymiş olmasını dilerdim. "Peki sana yatakta tam olarak ne yapabileceğimi düşünüyorsun?"
Jamie düşünceli bir şekilde göğsünü kaşıdı.
"Şimdiye kadar, beni tırmaladın, ısırdın, bir şeyler batırdın ve-"
"Sana hiçbir şey batırmadım!"
"Batırdın elbette," diye beni düzeltti. "O küçük iğneleri sırtıma batırdın ve tam on beş kez! Saydın, ayrıca on iki kez de çıngıraklı yılanın dişlerini bacağıma batırdın."
"Hayatını kurtarmaya çalışıyordum!"
"Aksini söylemedim. Yine de hoşuna gittiğini inkar etmeyeceksin, değil mi?"
"Çıngıraklı yılanın dişlerini batırmaktan çok hoşlandığımı söyleyemem. Deri altı enjeksiyonuna gelince..." Kendime engel olmama rağmen dudaklarım seğirdi. "Hak etmiştin."
Bana kin dolu bir bakış attı.
"Zararlı olamaz, değil mi?"
"Ayrıca, sana yatakta ne yaptığımı sanıyorsan eğer," dedim konuya geri dönmeye çalışarak, "iğneleri sayamazsın."
"Ama yataktaydım!"
"Ama ben değildim!"
"Tamam, hiç de adil olmayan bir şekilde faydalandın," dedi Jamie başını sallayarak. "Bunu sana karşı kullanmayacağım."
Ceketimi çıkarıp başını göğsüme dayayarak hızla bağcıklarımı çözdü.
"Peki ya benim seni kıskanmam hoşuna gider miydi?" diye sordum.
"Çok hoşuma giderdi," diye yanıtladı, sıcak nefesi tenime değiyordu. "Hem kıskanıyordun. Laoghaire'i." Kaşlarını kaldırmış bana sırıtarak bakıyordu. "Belki de hala kıskanıyorsundur."
Ona tekrar tokat attım ve bu kez bilerek yaptım. Jamie beni istese durdurabilirdi ama durdurmadı.
"Evet, ben de öyle düşünmüştüm," dedi sulanan gözünü silerken. "Benimle yatağa gelir misin? Sadece ikimiz oluruz."


***

"Ian," dedim mümkün olduğunda sakin bir sesle, "sanırım bayılacağım."
Göğsümdeki beni boğan baskı artmıştı. Güçlükle öksürünce bir an rahatladığımı hissettim. Ulu Tanrım, kalp krizi mi geçirecektim? Sol kolumda ağrı var mıydı? Hayır. Çenemde ağrı var mıydı? Evet, dişlerimi birbirine kenetlediğim için bu çok normaldi... Gözlerimin açık olduğunu düşündüm ama hiçbir şey göremiyordum. Belirsiz bir şekilde, ölüyor olduğumu düşünmeye başlamıştım ancak bu fikri hemen aklımdan attım. Hayır. Hiç de ölmüyordum. Ölemezdim. Yine de garip bir şekilde bana doğru dönerek yaklaşan gri bir sis görüyordum.
"Ian," dedim ya da söylediğimi sandım. Çok sakin hissediyordum. "Ian, ne olur ne olmaz, Jamie'ye onu sevdiğimi söyle." Neyse ki etraf kararmamıştı ama sis bana ulaşmıştı, huzur dolu gri bir buluta nazikçe sarıldığımı hissettim. Üzerimde hissettiğim tüm baskı, boğulma hissi ve acı dinmişti. Mutlu ve düşüncesiz bir şekilde gri sisin içinde süzülüyor olabilirdim.
"Jamie'ye söyle," deyip duruyordum bulanık haldeki Ian'a. "Jamie'ye onu sevdiğimi söyle."
"Gözlerini aç da kendin söyle Sassenach," dedi yakınlardan gelen tok ve telaşlı ses.


***

"Kadınların neden savaşmadığını merak ediyorum."
 "Sizler savaşmaya uygun değilsiniz Sassenach." Sert ve pürüzlü elini yanağımın üstüne koydu. "Hem bu doğru olmazdı; siz kadınlar gittiğinizde beraberinizde çok fazla şey götürüyorsunuz."
"Ne demek istiyorsun?"
Uygun kelimeyi ya da düşünceyi aradığını belirtircesine hafifçe omuzlarını silkti, sanki ceketi çok darmış gibi farkında olmaadn yaptığı bir hareketti.
"Bir adam öldüğünde, sadece bir kişi ölmüş olur," dedi. Erkekler birbirlerinden pek farklı değillerdir. Hem onları doyurması ve koruması için her ailenin bir erkeğe ihtiyacı vardır. Ve doğru düzgün her adam bunu yapabilir. Kadınlara gelince..." Parmaklarımın ucundaki dudaklarını kıpırdatıp hafifçe gülümsedi. "Bir kadın öldüğünde beraberinde tüm canlılığı götürür. Bir kadın.... sonsuz olasılıklarla doludur."


***

"Sanırım senin gibi hissediyorum," dedi Jamie, Claire'i uyandıramayacak kadar hafifçe. "Taşların içinden geldiğinde hissettiğin gibi. Dünya hala orada ama senin bir zamanlar sahip olduğun dünyadan farklı bir haldeymiş gibi."
Jamie, çarşafların içinden elini çıkarıp yoklamaya başlayınca Claire'in elini tuttu. İçini çekti, derin ve uykulu bir şekilde, sonra Jamie'yi kendisine doğru çekti.
"Benim dünyam sensin," diye mırıldandı Claire ve sonra nefes alışı değişti, kendisiyle birlikte Jamie'yi güvenli bir yere götürdü.


3 yorum:

  1. Mimlendin tatlım ;))
    http://angelssbooks.blogspot.com.tr/2015/07/yaz-etkinligi-mim2.html

    YanıtlaSil
  2. williamla olan sahnelerden ve savaş sahnelerinden o kadar korkuyorum ki siparişi biraz daha bekletiyorum.6 kitabın sonunda anladığım bir şey varsa yazar jamie ye hiç acımıyor. İlk kitaptan beri itinayla olaylar hep onu buluyor. Tahmin ediyorum ki savaş sahnelerinde de Jamie ye acımamıştır sevgili Diana.

    YanıtlaSil