“Boğazında kanayan bir kesik olsa ve bir hekim o kesiği dikmeye çalışsa Lamora iğneyle ipliği çalar ve kahkahalar atarak geberip gider. Çocuk… çok fazla çalıyor.”
Camorr şehri, tarihi boyunca pek çok soysuzluğa, yolsuzluğa, uğursuzluğa, hırsızlığa tanıklık etmiş, büyülü atmosferinde her birini tek tek sindirebilmiştir; Camorr’un Belası’nın ismi şehrin nemli duvarlarında yankılanana dek…
Camorr’un Belası’nın yenilmez bir silahşor, usta bir hırsız, duvarlardan geçebilen bir hayalet ve fakirlerin dostu olduğu söylenir.
İşte o efsanevi “Bela” narin yapılı, gözü kara ve becerikli Locke Lamora’dır. Locke kimsenin beceremediği bir ustalıkla zenginleri soymasına rağmen, bir başka efsanedeki büyük okçunun aksine çaldıklarından fakirlere tek bir kuruş bile koklatmaz. Locke’un tüm kazancı kendisi ve isimlerinin hakkını fazlasıyla veren hırsızlar çetesi Centilmen Piçler içindir.
Onların sahip olduğu tek ev olan ve her türlü dümen, hile ve numaralarını gerçekleştirdikleri kadim Camorr şehrinin kaprisli ve renkli yeraltı dünyası, içten içe çürümekte ve gizli bir savaş yüzünden parçalanmaktadır. Tek ayak üzerinde onlarca yalan söyleyen Locke ve çetesi, bu büyülü dünyada bu kez tek ayaklarını bile yere basamadan içerisine düştükleri ölüm oyunundan kurtulmak zorundadır.
Camorr şehri, tarihi boyunca pek çok soysuzluğa, yolsuzluğa, uğursuzluğa, hırsızlığa tanıklık etmiş, büyülü atmosferinde her birini tek tek sindirebilmiştir; Camorr’un Belası’nın ismi şehrin nemli duvarlarında yankılanana dek…
Camorr’un Belası’nın yenilmez bir silahşor, usta bir hırsız, duvarlardan geçebilen bir hayalet ve fakirlerin dostu olduğu söylenir.
İşte o efsanevi “Bela” narin yapılı, gözü kara ve becerikli Locke Lamora’dır. Locke kimsenin beceremediği bir ustalıkla zenginleri soymasına rağmen, bir başka efsanedeki büyük okçunun aksine çaldıklarından fakirlere tek bir kuruş bile koklatmaz. Locke’un tüm kazancı kendisi ve isimlerinin hakkını fazlasıyla veren hırsızlar çetesi Centilmen Piçler içindir.
Onların sahip olduğu tek ev olan ve her türlü dümen, hile ve numaralarını gerçekleştirdikleri kadim Camorr şehrinin kaprisli ve renkli yeraltı dünyası, içten içe çürümekte ve gizli bir savaş yüzünden parçalanmaktadır. Tek ayak üzerinde onlarca yalan söyleyen Locke ve çetesi, bu büyülü dünyada bu kez tek ayaklarını bile yere basamadan içerisine düştükleri ölüm oyunundan kurtulmak zorundadır.
Bu kitaba yorum girmeden önce ne zaman satın aldığımı merak ettim. Eskiden Instagram sayfamda aldığım her kitabı paylaşmam iyi olmuş ki hangi tarihte satın aldığımı keşfetmiş oldum. :D
18 Nisan 2015'te satın almışım!!!
Ve çok akıllı olan ben bu tarihe kadar -tam 5 sene- bu kitabı hangi akla hizmet kitaplıkta okumadan bekletmişim hala inanamıyorum...
Sanırım kitap çıktığı dönemde herkes tarafından tercih edildiği için bekletmiş olma ihtimalim yüksek..
Ve istisnalar hariç herkes tarafından çokça övülen bir seriyi beğenmeme ihtimalim de yüksekti..
Ama bu kitap birkaç istisna arasına girdi.
Gerçekten orijinal bir dünyaya adım atmış oldum.
Kitap ile ilgili özetlere girmeyeceğim zira her yerde paylaşılanları illaki okumuşsunuzdur. :)
Ben direk kitabı okurken nasıl bir ruh haline girdiğimi, beklentilerime cevap verip vermediğini anlatacağım.
Bu tarz kitapları okumaya başlamadan önce biraz Goodreads yorumlarını karıştırdığımı itiraf etmeliyim.
Ancak bu kitabı okumadan önce nedense eğer yorumlara bakarsan çok pis bir spoiler havuzunun içine düşeceğimi hissettiğim için direk o olayı es geçtim.
Sanırım ilk 100-150 sayfa hafiften olaylar şekillenmeye başlamıştı.
Ve ben şahsen hikayenin Locke Lamora ve Don Lorenzo Salvara arasında geçeceğini düşünmüştüm.
İşte bu benim kitaptaki ilk yanılgımdı.
O başlangıç sayfaları zaman zaman yavaş, zaman zaman hızlı aktı.
Ardından işin içine Centilmen Piçler hariç, Gri kral, Örümcek, Barsavi, Karabüyücüler... girince işin seyri değişmeye başladı.
Her bölüm, her sayfada heyecanı doruklarda hissettim.
Centilmen Piçler beşlisini çok çok sevdim.
Locke'ı sevmemek imkansız okurken ancak yaptığı bazı tercihlerin getirdiği sonuçlara çok üzüldüm ve çok kızdım.
Kitaba henüz başlamayanlara tavsiyem yanınızda kesinlikle bir not defteri bulundurun. Kim kimdir, kimlerle iş birliği içindedir, kimler kimlere karşı falan bir süre sonra isim çokluğundan karıştırma ihtimali doğabiliyor. :D
Yazar bizlere bölüm içinde hem günümüzü hem de Locke'ın geçmişinden parçaları veriyor.
Ben şahsen bu olayı baya sevdim. Çünkü Locke 7'sinde neyse 20-25 yıllık olan o zaman atlamasından sonra da yine aynı zibidi :D
Bu kitaptaki hırsızlarımız bildiğimiz hırsızlara hiç benzemiyor. :)
Zenginden alıp fakire vermiyorlar ya da çaldıkları paraları çalma aşamasında ortam kan gölüne dönmüyor.
Gayet sağlam düzenbazlıklarıyla çok zahmete girmeden binlerce şilini tapınak mahzeninde stokluyorlar. :D
Gri Kral'dan nefret ettim ya.
Böcek, seni çok özleyeceğim..
İkinci kitapta var ve başlayıp başlamama konusunda çok kararsızım.
Seri normalde 9 kitaptan oluşuyor ancak bizde şimdiye kadar yalnızca 3 kitabı çıktı.
Ve içimden bir ses üçüncü kitap o kadar kötü bir yerde bitecek ki.. Bir sonraki kitabı beklerken o kadar stresi kaldırabileceğimi sanmıyorum..
Ve Locke'ın kalbine kilit vurmayı başaran Sabetha karakterini deli gibi merak ediyorum.
Son olarak yazarın kalemiyle harikalar yarattığı o fantastik dünyayı çoook seveceksiniz. İlk başlarda kurguya alışasaya kadar zorlanabilirsiniz ancak yazarın dili okurken yormadığı için o zorluğu da en kısa sürede atacağınıza eminim.
Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. :)
**********
Orijinal Adı: The Lies of Locke Lamora
Sayfa Sayısı: 584
Goodreads Puanı:4.30
Benim Puanım:5
-- "Günün birinde Locke Lamora," dedi adam, "günün birinde öyle ihtişamlı, öyle hırslı, öyle muazzam bir hata yapacaksın ki gökyüzü ışığa boğulacak, aylar fırıl fırıl dönecek ve tanrılar neşeyle kuyrukluyıldızlar sıçacak. Umarım o günü görebilecek kadar yaşarım."
"Avucunu yalarsın," dedi Locke. "Öyle bir şey asla olmayacak."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder