Castle koridorda yürüdüğümü gördüklerinde çocuklarını yolumdan alelacele çelen anneler hakkında tek söz etmiyor. Geldiğimden beri göğüs gerdiğim düşmanca bakışlardan ve hiç de misafirperver olmayan sözlerden bahsetmiyor. Kendilerine benden uzak, çok uzak durmaları tembih edilen çocuklar ve beni dikkatle süzen bir avuç ihtiyar hakkında hiçbir şey söylemiyor. Kulaklarına neler çalındığını, hakkımdaki hikayeleri kimlerden duyduklarını ancak hayal edebiliyorum.
Juliette.
Sapasağlam insanların gücünü ve enerjisini elleri ayakları tutmayana, felce uğrayıp hırıltılar çıkararak yarı ölü halde yerde yatana dek çeken, dokunuşu ölümcül kız. Hayatının çoğunu hastanelerde ve ıslahevlerinde geçirmiş, öz anne babasının reddettiği, deli damgası yiyip sıçanların bile içinde yaşamaya korkacakları bir akıl hastanesinde tecride mahkum edilen bir kız.
Bir kız.
***
Sanki beynimdeki bir düğme kırılmış ya da beni her şey için, varlığım için, elimdekilerden fazlasını istediğim için özür dilemeye zorlayan bir hastalık kapmışım. Ve kendimi durduramıyorum.
Benim işim bu.
Hep özür diliyorum. Sonsuza dek özür dileyeceğim. Kim olduğum için, olduğum şey olmayı seçmediğim için, içine doğduğum bu beden için, istemediğim bu DNA için, bundan başka biri olamadığım için. 17 yıl boyunca farklı olmaya çalıştım. Her gün. Başkaları için bir başkası olmaya.
Ve anlaşılan bunun hiçbir önemi yok.
***
Nelere yol açabileceğimi biliyordum. Riskleri bilmeme rağmen bildiğimi okudum. Unutkan, umursamaz, açgözlü ve aptalca davranmakta sakınca görmedim, çünkü elde edemediğim şeye sahip olmak istiyordum. Peri masallarına, mutlu sonlara ve iyi ihtimallere inanmak istedim. Gerçekte olduğum gibi değil, daha iyi bir insanmışım gibi davranmak istedim ama tek yapabildiğim insanların ithamlarını haklı çıkararak bir dehşet öznesi olduğumu göstermek oldu.
***
"Ne demek istiyorsun?" diye çıkışıyorum. "Böyle olmaktan hoşlanmam gerektiğini mi?" Sorumu yanıtlamasına fırsat vermeden "Ben olmanın, bedenimde kapana kısılmanın, kalbi atan herhangi bir canlının yakınına gelmekten korkmanın nasıl bir şey olduğunu bilemezsin. Bilseydin böyle yaşamaktan mutlu olmamı istemezdin."
"Hadi ama Juliette. Ben sadece..."
"Hayır. İzin ver bir konuya açıklık getireyim Kenji. Ben insanları öldürüyorum. Onları öldürüyorum. Benim özel gücüm bu. Arka plana karışmak, zihnimle nesneleri kımıldatmak veya kollarımı uzatmak değil. Bana uzun süre dokunursan ölürsün. On yedi yıl böyle yaşamayı bir dene de ondan sonra bana kendimi kabullenmemin kolay olduğunu söyle."
***
Ben trenin ta kendisiyim.
Kontrolden çıkanım ben.
Çünkü bazen kendinize bakıp olabileceğiniz her şeyi, her şey farklı olursa belki nasıl biri olabileceğinizi görürsünüz. Ve dikkatlice baktığınızda gördüğünüz sizi korkutur, gördüğünüz karşısında kendinize fırsatını bulsanız neler yapabileceğiniz sorusunu sorarsınız. Tanımak istemediğiniz farklı bir yanınız olduğunu bilirsiniz; gün ışığında görmek istemediğiniz bir yanınız. Tüm hayatınızı o yanınızı itip gözden, zihninizden uzaklaştırmakla geçirirsiniz. O yanınız yokmuş gibi davranırsınız.
Uzunca bir süre öyle yaşarsınız.
Uzunca bir süre emniyette olursunuz.
Sonra bir anda her şey tersine döner.
***
Asıl söylemeye çalıştığım şu ki siz kimsiniz ve kim oluyorsunuz da kimin öleceğine karar veriyorsunuz? Kim oluyorsunuz da kimin öldürüleceğine karar veriyorsunuz? Kim oluyorsunuz da hangi babayı ortadan kaldırıp hangi çocuğu yetim bırakmam gerektiğini, hangi annenin oğulsuz kalması gerektiğini, hangi oğlanın kız kardeşinden olması gerektiğini, hangi büyükannenin ömrünün geri kalanını torunu kendinden önce toprağa girdi diye her sabah ağlayarak geçireceğini söyleyebiliyorsunuz?
Asıl söylemeye çalıştığım şu ki siz kim oluyorsunuz da bana bir canlıyı öldürebilmenin harika olduğunu, bir başka insanı kapana kıstırabilmenin ilginç olduğunu, silah kullanmadan birilerini öldürebildiğim için kendime kurban seçmemin yanlış bir tarafı olmadığını söyleyebiliyorsunuz? Acımasız şeyler, öfkeli şeyler, can yakacak şeyler söylemek; küfürler sallayıp kaçmak, çok uzaklara kaçmak istiyorum; bana biraz olsun hürriyeti tattıracaksa ufukta kaybolmak ve kendimi bir yol kenarına atmak istiyorum ama nereye gideceğimi bilmiyorum. Gidecek başka bir yerim yok.
Ve sorumluluk duyuyorum.
Çünkü öfke bazen midemin dibinde ham bir ağrıya dönüşene dek kan kaybettiğinde gözlerim dünyayı görüyor ve içindeki insanların halini, dünyanın ne duruma geldiğini merak ediyorum. Sonra aklıma ümit geliyor ve belkiler, muhtemelenler, olasılıklar ve olabilecekler. Yarısı dolu bardaklar ve dünyayı daha net gösterecek gözlükleri düşünüyorum. Fedakarlığı düşünüyorum. Ve ödünü. Kimse karşı koymasa neler olacağını düşünüyorum. Kimsenin adaletsizliğe karşı koymadığı bir dünya düşünüyorum.
Ve kendime belki de herkesin haklı olabileceğini söylüyorum.
***
Warner kapağını kapattığı günlüğün üzerine elini koyup "Biliyor musun?" diyor. Günlüğü koruyor gibi. Gözlerini ona dikiyor. "O sayfayı okuduktan sonra günlerce uyumadım. Seni sokaklarda kimin kovaladığını, kimden kaçtığını öğrenmek istedim hep." Sonra yumuşak bir sesle "Onları bulmak istedim," diyor, "kollarını ve bacaklarını tek tek koparmak. Duyduğunda dehşeye düşeceğin korkunç yöntemlerle onları öldürmek istedim."
***
Warner'ın dirsekleri arasında sıkışmış sırları, dizleri arasına takılmış fısıltıları incelemek istiyorum. Gözlerimi ve parmak uçlarımı silüetinin çizgilerinde gezdirmek istiyorum. Bedeninin kavisli kasları boyunca ırmakların ve vadilerin izini sürmek istiyorum.
Düşüncelerim beni hayrete düşürüyor.
Midemin derinliklerinde müthiş, görmezden gelebilmeyi dilediğim bir sıcaklık var. Göğsümün içinde göz ardı edebilmeyi dilediğim kelebekler. Özümde ismini koymak istemediğim bir sancı.
Güzel.
O çokgüzel.
***
Boksör şortunu yukarı çekip pantolonunun fermuarını kapatarak "Kitaplar," diyor, "kolayca yok edilir. Fakat sözcükler insanlar onları anımsadığı sürece yaşar. Dövmeler mesela, zor unutulur." Pantolonunun düğmesini ilikliyor. "Sanırım bu günlerde hayatın geçiciliği tenimizin içine mürekkeple yazılar işlememizi gerekli kılıyor," diyor. "Bize dünyanın bizi işaretlediğini, hala hayatta olduğumuzu anımsatıyor. Asla unutmayacağımızı."
"Kimsin sen?"
Karşımdakinin Warner olduğundan emin olamıyorum. Bu haliyle görsem tanımazdım.
Kendi kendine gülümsüyor. Tekrar oturuyor. "Kimse bilmek zorunda değil," diyor.
"Ne demek istiyorsun?"
"Ben kim olduğumu biliyorum ya," diyor. "Bu bana yeter."
***
Uzunca bir süre bana bakıyor. Sorumu yanıtlamadan. Ardından konuşmaya başlıyor. "En karanlık günlerde aydınlık, en soğuk günlerde sıcak bir yer araman gerek; en kasvetli günlerde gözlerini ileriye ve yukarıya dikmeli ve en kederli günlerde yaşlar akıtsınlar diye açık tutmalısın. Sonra da bırak kurusunlar. Bırak acıyı arındırıp etraflarını yine yenilenmiş ve berrak görsünler."
"Bunu ezberinde tuttuğuna inanamıyorum," diye fısıldıyorum.
Yeniden arkasına yaslanıyor. Gözlerini tekrar yumuyor. "Bu hayata dair hiçbir şey bana asla anlamlı gelmeyecek olsa da elimde değil, paranın üstünü alıyor ve bozuklukların hatalarımızın bedelini ödemeye yeteceğini ümit ediyorum."
***
Ölmek için bir şey yapmamıza gerek yok.
Hayatımız boyunca merdivenlerin altındaki bir dolaba saklansak bizi yine bulur. Ölüm üzerinde görünmez peleriniyle ortaya çıkacak ve sihirli değneğini sallayıp bizi en ummadığımız anda alıp götürecek. Dünyadaki varlığımıza dair her izi silip bunu da ücretsiz yapacak. Karşılığında hiçbir şey istemeden. Cenaze törenimizde şöyle bir eğilip, çıkardığı iyi iş için aldığı övgüleri kabul edecek ve sonra ortadan kaybolacak.
Yaşamak ise biraz daha karmaşık. Hep yapmak zorunda olduğumuz bir şey var.
Nefes almak.
Bir içeri bir dışarı; her gün, her sabah, her dakika ve her saniye istesek de istemesek de nefes almamız gerek. Ümitlerimizi ve hayallerimizi boğmayı planladığımızda bile nefes almayı sürdürürüz. Yoldan çıkıp köşede bekleyen adama şerefimizi sattığımızda bile nefes alırız. Haksızken, haklıyken, bir çatıdan aşağı kayıp vakitsiz bir ölümün kollarına düşerken de nefes alırız. Aksi söz konusu olamaz.
Ben de nefes alıyorum işte.
***
"Se-sen arkadaşlık istediğini söylemiştin..."
"Evet," diyor, yutkunuyor. "Öyle söyledim. Hala da söylüyorum. Arkadaşın olmak istiyorum," Başını salladığını aramızdaki havanın hafif hareketinden hissediyorum. "Ümitsizce aşık olduğun arkadaşın olmak istiyorum. Kollarına, yatağına, kafanın içine kısılmış gizli dünyana aldığın arkadaş. O tür bir arkadaş olmak istiyorum. Konuştuğunda sözlerini ve dudaklarının aldığı şekli aklına kazıyan arkadaşın. Bedeninin her kıvrımını, her çilini, her ürpertisini tanımak istiyorum Juliette..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder