En güzel aşk romanlarının yazarı Judith McNaught,bu son kitabında anlattığı etkileyici ve baştan çıkarıcı aşk hikayesiyle adeta ayaklarınızı yerden kesecek ve sizi tutkunun doruklarına çıkaracak! Tesadüfler zinciri hiç umulmadık bir yerde,masum kasaba kızı Alexandra Lowrence ile Hawthorne'un zengin ve güçlü dükü Jordan Townsenden'i bir araya getirir.Londra sosyetesinin büyüleyici dünyasına sürüklenen özgür ruhlu Alexandra,kendini kıskançlık,intikam gurur ve karşı konulmaz bir tutku tuzağının içinde bulur ve bir zaman sonra kocasına bile güvenemeyeceğini anlar...
Judith, bir kitabıyla daha gönlümü fethetti..
Genelde okunmayı bekleyen çok fazla kitabım olduğundan, büyük çoğunlukla bir sonraki kitabımın hangisi olmalı olayını çekiliş ile hallediyorum :)
Okuduğum son iki kitabın hüsranından sonra, çektiğim kağıtta Judith'in adını gördüğümde yaşadığım keyfin kelimelerle tarifi olamaz hani... Acayip mutlu olmuştum.
Gelelim kitabımızın içeriğine :)
Alexandra, zengin ve yakışıklı Dük Jordan'ı bir gece iki adam tarafından etrafının sarıldığını görür. Ve onu bu adamlardan kurtarır. Bu esnada atın üzerinde, zırhlı olduğundan Jordan da doğal olarak onu oğlan çocuğu zanneder. En yakın hana götürür, doktor çağrılmasını ister. Ve ardından aslında Alex'in kız olduğunu keşfeder.
Hikayeye girişimiz çok güzeldi.. Ta ki Alex'in annesi ile tanışasaya kadar.. Her neyse, iyiki kitabın ilerleyen sayfalarında bu karakterle çok muhattap olmak zorunda kalmadık -_-
Çiftimiz kendini bir anda evli bulur :) Sözde balayı için gemi ile yolculuk edecekleri zamanda Jordan'ın suikastçıları yine iş başındadır. Onu tavernadan çıkarken arkasından saldırarak yakalayıp, bir gemiye atarlar. Ve bir anda kendini Fransa'da bulur, zindanlarda :)
Bu esnada Alex ve diğer herkes onun öldüğünü düşünür.
Aradan 15 ay geçer ve bir gün tam olmayacak bir durumdayken, Jordan geri döner :)
Biraz spoiler vermiş gibi oldum sanırım. Kusura bakmayın. Burada hikayeyi kesip, kendi düşüncelerimi belirtmek istiyorum :)
Ve en başta rahatsız olduğum bir durumdan bahsedeceğim. Bazı kitaplarda -bu da dahil- 'çocuk gelin' şeklinde bir tamlama ile karşılaşıyorum. Ve inanın bu beni acayip rahatsız ediyor. Çevirmen tercihi mi yoksa orjinalinde de böyle mi kullanılıyor, bilmiyorum. Ancak yazarlar veya çevirmenler her neyse bu laftan bir önce kurtulsunlar lütfen. Kulağa çok rahatsızlık veriyor. Karakter için önce çocuk diyorsun, sonra çocuk-gelin diyorsun sonra akşamına kalmadan herifin yatağına atıyorsun kızı.. Yani bilmiyorum.. Bu beni cidden rahatsız ediyor.
Alexandra, 17 -neredeyse 18- olan zeki, her şeyin olumlu yönlerini gören, herkese kol kanat geren, evin tüm sorumluluğunu üstlenen ve evet 3 dil bilen kızımız :D Dedesi sağolsun :)
Jordan.. Kitabın ilk açılış bölümü bu adamın ailesi ile başlıyor ve kitabın yarısında Jordan'ın büründüğü kibirli karaktere bu nedenle kızamıyorsunuz. Ama diğer yandan Alex'i aşağı görmesi, böyle hissetmese bile, insanı çileden çıkarmaya yetiyor.
Son sayfalara geldiğinizde Jordan'ın kafasını duvarlara vurmak istemenize rağmen... Ben bu iki karakteri de çok sevdim. Ve açıkçası yazar beni sonunda çok şaşırttı. Yani öyle olaylar gelişiyor ki.. Tahmin edemiyorsunuz Jordan için kimin suikastçı tuttuğunu.
Kitap seri ve ben direk ikinci kitabı ile başladım, yine -_- Ancak sorun olmaz sanırım, çünkü diğerlerine baktığımda bana birbirinden bağımsızmış gibi gelmişti.
Kesinlikle tavsiye ederim, hemen okuyunnn! :)
Alexandra adını söylemek için ağzını açmak üzereyken adamın ellerini göğsüne götürmesiyle panik içinde haykırdı.
Jordan, sanki ateşe dokunmış gibi ellerini birden çekti. "Ama sen kızsın."
Alexandra, adamın sesindeki suçlayıcı ton karşısında, "Kusura bakma. Elden bir şey gelmiyor," diyerek kendini savundu.
***
"Alexandra, eğer birine ya da en azından bir tür erkeğe, en ufak bir alaka gösterseydi, çoğu bu işin peşini bırakabilirdi. Ama öyle de yapmadı. Böylece içinden çıkılmaz bir duruma geldik ve ben de bütün bu olanlardan senin cinsini sorumlu tutuyorum."
"Benim cinsim mi?" diye tekrarladı Anthony. "Ne kastediyorsun?"
"Kastım şu. Bir erkek diğerlerinin elde edemediği bir şey gördüğünde, hemen ona sahip olup kendini kanıtlamak ihtiyacını hissediyor." Düşes, oldukça şaşırmış gibi görünen Anthony'ye suçlayıcı bir bakış attıktan sonra devam etti. "Bu tiksindirici özellik erkeklerde doğuştan var. Bunu anlamak için tek yapman gereken bir çocuk odasına girip bir oğlan çocuğunu kardeşleriyle oynarken izlemek. Erkek çocuk kardeşlerinin üzerinde didiştikleri oyuncağı hemen onlardan kapmak ister. Bunun sebebi elbette ki oyuncakla bir alıp veremediği olduğundan değil, yalnızca kendini kanıtlamak istediğindendir."
***
"Hayır, lütfen ölme!" diyerek ağladı boğuk bir sesle ve nabzını hissetmek için çılgınca bir istekle onun gevşemiş elini tuttu. "Lütfen ölme!" Belli belirsiz atan, ancak hala orada olan nabzı hissetti ve onunla konuşmaya devam etti. Onu sıkıca tutarak yalvardı, "Beni bırakma Alex! Tanrım, beni lütfen bırakma! Sana söylemek istediğim binlerce şey, sana göstermek istediğim binlerce yer daha var. Ama sen gidersen bunların hiçbirini yapamayacağım. Alex, sevgilim lütfen. Lütfen gitme."
Jordan ısrarla yakardı, "Dinle beni". Sanki onun için ne kadar önemli olduğunu anlatabilirse ölmeyecek olduğuna inanıyordu. "Sen hayatıma o zırhla girmeden önce hayatımın neye benzediğini bir dinle. Hayatım anlamsızdı. Renksizdi. Sonra sen geldin ve daha önce var olduklarına inanmadığım duyguları keşfettim. Bana daha önce hiç görmediğim şeyleri gösterdin. Bunlara inanmıyorsun, değil mi sevgilim? Ama doğru ve kanıtlayabilirim." Serbest bırakmadığı gözyaşları yüzünden akarken boğuklaşan sesiyle kanıtlarını saymaya başladı. "Çayırdaki çiçekler mavi, derenin yanındakiler beyaz. Ve kameriyenin oradaki kemerin üzerindekiler de kırmızı."
Alexandra'nın ellerini yanaklarına götürdü. "Tek fark ettiğim bunlar değil. Kameriyenin yanında mezar taşımı yerleştirdiğin çiçekli alanın tıpkı düello yaptığımız alana benzediğini de fark ettim. Ah sevgilim, sana bir şey daha söylemem lazım. Seni seviyorum Alexandra."
Artık sel olan gözyaşları sesini acılı bir fısıltıya dönüştürdü. "Seni seviyorum ve eğer ölürsen bunu sana asla söyleyemeyeceğim."
Kura işi ilgimi çekti Gamze, çok kullanışlı görünüyor, bir deneyeyim ben bunu :)
YanıtlaSilkesinlikle tavsiye ederim canım. yuvarlak fanuslar oluyor ya onu kullanıyorum ben :D
Silyoksa her yeni kitap aldığımda direk yeni gelenlerden okumak istiyorum. Bu seferde diğer kitaplara haksızlık yapıyormuşum gibi geliyor bana :) Böylesi daha adil ^^
Kitabı tavsiye edermisiniz
YanıtlaSilKitabı tavsiye edermisiniz
YanıtlaSil